Archive for the ‘Cinsellik’ Category

Lise Kızlarıyla Sohbet Et +25

Ocak 12th, 2012 by admin | Posted in Cinsellik, Sohbet   No Comments »

Sohbet odalarımıza bağlanarak yeni arkadaşlarla ücretsiz bedava sohbetler yapabilirsiniz. Sohbet odaları ‘nda online #Radyo dinleyebilir, #Oyun kanallarında oyunlar oynayabilir, ayrıca #Sohbet kanalımızda eğlenceli sohbetlere katılabilirsiniz. Keyifli Sohbetler.

2012 cinsellik trendleri belli oldu

Aralık 14th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik   No Comments »

Günümüzde her şey zamana ayak uydururken moda ve güzellik gibi cinsellikte de trendler değişmeye başladı. ‘Yatakta trend mi olur?’ diye sormayın. Belki pozisyonlar yıllardır hep aynı kaldı ama cinsel kimlikler yavaş yavaş değişmeye başladı.

Şöyle bir düşünün; ergenlik yıllarında sizin için başkaldırı demek ailenizin anlamadığı yüksek sesli müzikleri dinlemek, belki saçlarınızı hiç yıkamadan dolaşmak, belki de kotunuzu yırtmaktı. Fakat şimdilerde ergenler ne kotlarını yırtıyor, ne de saçlarını yıkamazlık yapıyor. Şimdiler de genç olmak, farklı şeyleri denemek demek. Ama bu farklı şeyler cinsellik boyutuna yani yatağa taşındığında her şey değişmeye başlıyor. Yedikule Psikiyatri Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan bunu şöyle açıklıyor: “Toplumsal olarak değişen birçok durum var. Artık çok tüketiciyiz ve bu durum maalesef ilişkilere de yansıdı. Yapılan en son araştırmalar son bir yıl içerisinde ülkemizde evlenen çiftlerin sayısının arttığını fakat aynı şekilde boşanma sayısının da yükseldiğini gösteriyor. İnsanlar hemen beraber olmaya başlıyor ve evleniyorlar fakat tüketmeye yönelik bir ilişki içinde olduklarından evlilik tüketmenin son noktası oluyor. Bu nedenle de evlilikten hemen sonra boşanma geliyor.” İlişkilerde roller de zamanla birlikte değişmeye başlıyor. Eskiden çok önemli olan bekaret kavramı artık özellikle büyük şehirlerde anlamını yitirmeye başlarken, erkekler de eskisinden farklı olarak daha tecrübeli kadınları tercih ediyor. Uzman Klinik Psikolog Tuğba Kaplanhan, “Bugünlerde 22-23 yaşlarındaki genç erkekler sevgilisinin bakire olduğunu duyunca onu terk edebiliyor. Çünkü ‘Cinselliği ben mi öğreteceğim, yaşamak istiyorum, başıma bela mı alacağım’ gibi düşünüyorlar” diyor.

Tv seks gebelik etkileri

Aralık 6th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik, Kadınca   No Comments »

Yüksek düzeyde maruz kalma, cinsel içerik içeren televizyon programları Ergenler birkaç gibi gösterileri izlemek akranları gibi takip eden üç yıl içinde bir hamilelik dahil olma olasılığı iki kat.

Soruşturma gençlerin cinsel içerik TV’de ve kızlar veya erkekler arasında gebelik için sorumluluk arasında gebelik ya da maruz kalma arasında bir bağ kurmak için ilk.

“Ergenler, hatırı sayılır bir miktarda televizyon aracılığıyla seks hakkında daha fazla bilgi almak ve bu programlama genellikle seks riskleri ve sorumlulukları vurgulamak değildir,” Anita Chandra, RAND çalışmanın baş yazarı ve davranışsal bilim adamı, kar amacı gütmeyen bir araştırma kuruluşu “dedi.

“Bizim bulgularımız, televizyon, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüksek genç hamilelik oranları önemli bir rol oynadığını düşündürmektedir.”

RAND Sağlık Araştırmacılar, televizyonda seks maruz kalmanın, kontraseptif kullanımı ve cinsel ilişki başlatılması hızlandırarak seks yapan küçük bir risk olduğunu algı oluşturarak porno gebelik etkileyebilir söylüyorlar.

“Televizyonda cinsel içerik miktarı, son yıllarda iki katına çıktı ve bu tasvirler güvenli cinsel pratikler az temsil” Chandra “dedi.

“Bazı ilerlemeler olmasına karşın, televizyon izlemek gençler seks teşvik eden pek çok tasvirler arasında korunmasız cinsel uygulamaların sonuçları hakkında çok az bilgi bulmak için hala devam etmektedir.”

O bulgular yayıncılar, ebeveynler ve sağlık hizmeti sağlayıcıları için etkileri sahip olduğunu söyledi.

Yayıncılar komut seks daha gerçekçi betimlemeleri yer almaktadır ve böyle bir gebelik ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar sonuçları tasvir için teşvik edilmelidir. Ebeveynler çocuklarının programlama erişimi sınırlayarak cinsel içerikli ve çocuklarıyla birlikte programları izlemek seks sonuçlarını açıklamak, böylece daha fazla zaman harcama düşünmelisiniz.

Pediatristler kendi medya, onlarla hem doğum kontrolü ve cinsel aktivitenin eşlik edebilir sonuçlarını kullanmak ve tartışmak hakkında ergenler sormalısınız.

Yeni bulgular, daha önce, cinsel ilişki ve diğer cinsel faaliyetler önceki başlatılması cinsel içerikli TV programları izleme bağlantılı bir RAND araştırma projesi vardır.

RAND araştırması 2001 yılında istihdam ve televizyon izleme alışkanlıkları ve cinsel davranış hakkında sorular 12 ila 17 yaş arası yaklaşık 2.000 ergenler ulusal bir araştırma dayanmaktadır. Katılımcılar, 2001 yılında ve 2004 yılında tekrar araştırıldı. Son analiz sonuçları, üçüncü anket cinsel ilişki yapan ve bunların gebelik öyküsü bildirmişti yaklaşık 700 katılımcı dayanmaktadır.

Televizyon izleme alışkanlıkları hakkında bilgiler, ergenlerin kendi TV izleme sırasında maruz kaldılar cinsel içerik sıklığını ve türünü belirlemek için televizyon programları ayrı bir analiz sonuçları ile birlikte oldu.

Araştırmacılar, yaygın yayın ve kablolu televizyon gençler arasında popüler 23 programları odaklı ve cinsel içerikli yüksek düzeyde (her ikisi de seks tasvirleri gibi bir diyalog ya da seks hakkında tartışma) içeriyordu. Gösterileri, dramalar, komediler, gerçeklik programları ve animasyon gösterileri dahildir.

RAND araştırmacılar, TV izleme ek olarak, diğer bazı faktörler, ergenler bir hamilelik deneyimi olasılığı olup olmadığını etkiledi. Kız, Afrikalı-Amerikalılar ve disiplin problemleri gibi daha fazla problem davranışları olanlar daha bir gebelik deneyimi olasılığı ise iki ebeveynli bir evde yaşayan ergenler, gebeliğin düşük bir olasılık vardı.

Çocuk sahibi olmak niyetinde Gençler erken bir gebelik olasılığı daha yüksektir.

Chandra, gelecekteki araştırma konuları tutarsız kontraseptif kullanımı, televizyon ve gebelik seks maruz kalma arasındaki ilişkiyi açıklamak için yardımcı olabilir mi içermelidir söyledi.

“Televizyon bir genç medya diyet, onların davranışlarını etkilemek için yardımcı sadece bir parçasıdır,” Chandra “dedi. “Biz de rollere bakmak gerekir, dergi, internet, ve müzik çalma Gençler için üreme sağlığı.”

Amerika Birleşik Devletleri genç gebelik oranı 1991 yılından bu yana keskin bir azalma olmasına rağmen, milletin, sanayileşmiş ülkeler arasında en yüksek genç hamilelik oranları hala vardır.

Plansız bu gebeliklerin çoğunluğu ile her yıl yaklaşık 1 milyon genç kadın hamile. Araştırma, genç anneler diğerleri, okulu bırakmak, kamu yardımına ihtiyaç ve yoksulluk içinde yaşamak için daha daha fazla olduğunu göstermiştir.

G Noktanızı Keşfedin!

Aralık 6th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik, Erkekce   No Comments »

Vücutta en duyarlı bölgelerden biri olan G noktasının nerede olduğu kadınlar arasında en çok merak edilen konulardan biri. G noktası, vajina girişinin 2–3 cm kadar içinde ve vajina ön duvarında bulunan bir noktadır. Bu nokta, ilişki esnasında hassaslaşır ve şişerek daha belirgin hale gelir. İdrar kesesi ile idrarı mesaneden vücut dışına ulaştıran iki ucu açık tüp biçimindeki kanal olan üretranın birleştiği yer en hassas olan bölümdür. Bu nokta kadında çoklu orgazmdan sorumludur. Yani klitoris uyarımı ile erkektekine benzer tek orgazm olurken bu noktanın uyarılmasıyla sayıları yüzlerle ifade edilen çoklu ve çok daha doyurucu olabilen orgazmlar meydana gelir.

G Noktasının Uyarılması

Yapısal olarak vajina geniş ve gevşekse veya doğumlardan sonra genişlemişse bu bölgenin uyarılması neredeyse imkânsız hale gelir. G noktasının en kolay uyarılabildiği pozisyon diz dirsek pozisyonudur. Bu yolla G noktası direkt olarak penisin sürtünmesine maruz kalır ve uyarılır.

G Noktasına Yapılan Dolgu Uygulaması

G noktasına yapılan dolgu maddesi, bu bölgeyi daha belirgin ve şiş hale getirir, ilişkide uyarılmasını belirgin bir şekilde artırır. Bu işlem için kullanılan maddeler teosyan, restilan, biopolimer, puragen gibi yüz ve dudak dolgularında kullanılan maddelerdir. İşlemin süresi kullanılan dolgu materyaline göre 6 aydan 2 yıla kadar değişir, memnuniyet oranı da oldukça yüksektir.

Cinsel Gücü Artıran Besinler Nelerdir?

Aralık 6th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik   No Comments »

Cinselliğin tüketilen besinlerle ilintili olduğu biliniyor ama sperm kalitesinin de besinlerle yakından alakalı olduğunu biliyor muydunuz?

Bazı besinlerin karın doyurmanın yanında afrodizyak etkisi bulunduğunu belirten uzmanlar, ruhu ve libidoyu besleyen bazı sebze, meyve ve bitki gibi besinlerin bulunduğunu bildirmektedir. Yapılan araştırmalara göre, uzmanların tavsiye ettiği afrodizyak etki yaratan, cinsel isteği ve sperm kalitesini artıran yiyecekler şöyle sıralanmaktadır:

Maydanoz, nane, tarçın, fesleğen, kekik, vanilya, hardal, roka, şalgam, zencefil, ayçiçeği, kuşkonmaz, kereviz, enginar, bezelye, yumurta, hindi, antep fıstığı, susam, badem, ceviz ve fındık, salatalık, sivri biber, havuç, soğan, domates, hindistan cevizi, bal, pekmez, kivi, muz, çilek, avokado, incir, karpuz, ahududu ve hurma. Ayrıca şeftali, armut, mango, üzüm, elma ve greyfurt da afrodizyak etkisi olan meyveler arasında kabul edilmektedir. Belirtilen meyvelerden hazırlanan meyve sularında da benzer etkilerin bulunduğu iddia edilmektedir.

Sperm Kalitesini Olumsuz Etkileyen Unsurlar

Diğer yandan ideal vücut ağırlığının yüzde 15 oranında, altında veya üzerinde olmak, ağır sporlar ile uğraşmak, düzenli olarak alkol kullanımı ve sigara içilm

İslamda Cinsel İlişkinin Yasak Olduğu Zamanlar

Aralık 6th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik   No Comments »

Aşağıda bu yasakları kısaca açıklayacağız.

1) Aybaşı hali:

Hayz arapça mastar bir sözcük olup; kadının aybaşı olması ve aybaşı kanının akması demektir. Bir fıkıh terimi olarak; belli yaşlardaki kadının cinsel organından belli günlerde gelen kanı ifade eder. Türkçede “hayız” yerine; aybaşı, adet, kirlilik, ayhali ve namazsızlık gibi sözcükler de kullanılır.

Bir kadının cinsel organından üç türlü kan gelebilir, a) Hayız kanı. Sağlıklı kadından belli yaşlar arasında gelir, b) Lohusalık (nifas) kanı. Doğumdan sonra belli bir süre gelen kandır, c) Özür (istihaza) kanı. Kadın hastalığı olanlarda görülür. Biz, eşler arasında cinsel birleşmeye engel olan, ilk ikisi üzerinde duracağız. Çünkü özür kanı cinsel birleşme engeli değildir.
Adet görme anormal ve çirkin bir olay değil, normal ve kadının yaratılışının gereği olan tabii bir olaydır. İslam’ın çıkışı sırasında cahiliyye devri arapları adetli kadına arkadan, Hıristiyanlar ise önden ilişkide bulunurlardı. Yahudiler ve Mecusîler ise, böyle bir kadından uzak dururlar, hatta temizlendikten sonra da bir hafta süreyle onlarla bir arada kalmazlar, birlikte yiyip içmezlerdi. (bk. Müslim, Hayz, 6; Ebu Davud, Tahare, 102, Nikah, 46; Döndüren, Delilleriyle, İslam ilmihali,s: 178 vd. Faruk Beşer, Hanımlara özel ilmihal, İstanbul 1989, S: 154vd.)

İslam, kadına ruhî ve fizyolojik sıkıntı veren ve onu küçük düşüren bu alışkanlıkları yasaklayarak koruyucu bazı hükümler getirdi. Aybaşı ve lohusalık süresince kadını cinsel yönden koruma altına aldı.

Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, eziyet veren bir haldir. Bu nedenle ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın.” (el-Bakara, 2/222.)

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bu hayız, Allah’ın Adem (a.s)’in kızlarına yazdığı bir şeydir.” (Buharî, Hayz, 1,7, Edahî, 3,10; Müslim, Hacc, 119,120; Ebu Davüd, Menasik, 23.) Adet gören kadınlardan tam olarak uzak mı, kalınacağını soranlara Allah’ın Resulü şöyle cevap vermiştir: “Cinsel birleşme dışındaki şeyler, normal zamanlardaki gibi yapılabilir” (Müslim, Hayz, 16; Nesaî, Tahare, 18; İbn Mace, Tahare, 12.)

Adetli olan kadının temiz olmayan yönü sadece adet kanıdır. Onun tükrüğü ve teri pis değildir. Pişirdiği yenir ve yemek artığı temizdir. Hz. Aişe’den (ö. 57/676) şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasülullah (s.a.s)’ın isteği üzerine ben adetli iken kucağıma yaslanır, Kur’an okurdu.” (Buharî, Hayz, 2, 3; Müslim, Hayz, 15; Nesaî, Tahare, 173,174.) “Adetli iken, kemikli eti ısırır, sonra O’na verirdim. Alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Yine adetli iken su içtiğim kabı O’na verirdim, alır ve ağzını benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi.” (Müslim, Hayz, 14)
Kadın adet görmeye yaklaşık dokuz yaşlarında, erkek çocuğu ise ihtilam olmaya on iki yaşlarında başlar. Bu durum her iki cinste de erginliğin başlangıcı sayılır. Ancak ay hali veya ihtilam olmada gecikme halinde, çoğunluk müçtehitlere göre on beş yaş her iki cinsin erginlik başlangıcıdır. Artık adet gören kadın veya ihtilam olan erkek namaz, oruç, hac, zekât gibi İslam’ın tüm emirlerinin ve yasaklarının muhatabı olur.

Adet görmenin üst sınırı için açık bir ayet veya hadis bulunmadığı için İslam fakihleri tecrübeye dayanarak değişik yaşlar belirlemişlerdir. Ebu Hanîfe’ye (ö. 150/767) göre elli beş yaş olan bu sınır, Malikîlere göre yetmiş, Hanbelîlere göre ise elli yaştır. Şatiîler adetin devam edebileceği süreye bir üst sınır getirmemiş, bu halin ömür boyu sürebileceğini, ancak çoğunlukla altmış iki yaşında sona erdiğini belirtmekle yetinmişlerdir. (İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtar, l, 279 vd.; eş-Şürünbülalî, Meraku’l-Felah, Mısır 1315, S:23; İbn Kudame, el-Muğnî, Kahire, t.y., l, 363.) Bununla birlikte Hanefîlere göre, nadir de olsa elli beş yaşından sonra gelen kan, koyu kırmızı veya siyah renkte ise adet kanıdır.

Hanefî ve Hanbelîlere göre gebe kadın adet görmez. Çünkü Evtas’ta esir edilen kadınlar için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Savaş esirlerinden hiçbir gebe kadınla doğuma kadar; gebe olmayanlarla ise hayız görünceye kadar cinsel temasta bulunulmasın.” (Ebu Davud, Nikah, 44; Tirmizî, Siyer, 15; Darimî, Talak, 18.) Yine Abdullah b. Ömer (ö. 73/692) adet halindeki eşini boşadığı zaman, Allah elçisi onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Eşini temiz olduğu günlerde veya gebe iken boşasın.” (eş-Şevkanî, Neylül-Evtar, VI, 221; bk. A. b. Hanbel, II, 58.)

Malikîler ve son dönemdeki fetvasına göre İmam Şafiî ise, gebe kadının da kimi zaman adet görebileceğini kabul ederler. Onlar, hayızdan söz eden ayetin mutlak anlamı ile âdetin kadının yaratılışından olduğunu bildiren bazı haberlere dayanırlar. (İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, l, 51.)

Hanefîlere göre hayzın en kısa süresi üç gün üç gecedir. Bundan azı özür kanı sayılır. Ortası beş gün, en uzun süresi ise on gün on gecedir. On günü geçen kanamalar da özür kanı sayılır. Dayandıkları delil şu hadistir: “Bekar veya dul kadın için en kısa hayız süresi üç gün, en uzun süresi ise on gündür.” (ez-Zeylaî, Nasbu’r-Raye, l, 191; krş. Buharî, Hayz, 24; Darimi, Vudû, 88, 89, 94.)

Şafiî ve Hanbelîlere göre en kısa süre bir gün bir gece, en uzun süre ise, altı veya yedi gündür. Malîkiler en kısa süre için bir sınır belirlemezken, en uzun süreyi, kadının durumuna göre otuz güne kadar çıkarırlar. (bk. el-Kasanî a.g.e., l, 39: İbnu’l-Hümam, a.g.e., l, 11; İbn Rüşd; a.g.e., l, 48. vd.; İbn Kudame, a.g.e., 1. 308)

Adetli kadın, adet kanı kesilince boy abdesti alır ve bundan sonra eşi ile cinsel temasta bulunabilir.

2) Lohusalık:

Lohusalık, kadının fizyolojik bakımdan rahatsız olduğu doğum sonrasındaki belli bir dönemi ifade eder. Doğumun arkasından gelen kana “nifas” denir. Kadın gebelik süresince abdestini alır, namazını kılar ve sağlığı için zararlı olmayacaksa farz orucu da tutabilir.

Lohusalığın en kısa süresi için bir sınır yoktur. Bir gün bile olabilir. Çünkü en kısa süreyi belirleyen bir ayet veya hadis yoktur. Bu durumda, onun fiilen var olduğu süreye bakılır. Hanefîlerle Hanbelîlere göre, lohusalığın en uzun süresi kırk gündür. Bundan sonra görülecek kan, özür kanıdır. Delil, Ümmü Seleme (r. anha)’den nakledilen şu hadistir: “Lohusa kadın, Hz. Peygamber döneminde kırk gün kırk gece beklerdi.” (Ebu Davud, Tahare, 119.) Şafiî ve Malikîlere göre, lohusalığın en uzun süresi altmış gündür. Ancak bu süre uygulamada genellikle kırk gün olarak gerçekleşir.

Kadın doğum yapmakla birlikte kan görmeyebilir. Nitekim Hz. Peygamber döneminde bir kadın doğum yapmış ve lohusalık kanı görmediği için kendisine “zatu’l-cüfuf (kanı kuru)” denilmiştir. (bk. el-Kasanî, a.g.e., l, 41-43; İbnü’l-Hümam, a.g.e., l, 129; İbn Abidîn, a.g.e., l, 275 vd.)

Lohusalık süresi içinde görülen temizlik de nifastan sayılır. Örneğin; doğumdan sonra on gün kan gelip, beş gün kesildikten sonra on gün daha kan gelecek olsa, bu yirmi beş günün tamamı lohusalık süresi sayılır.

El ve ayak gibi uzuvları belirmiş olan bir çocuğun düşmesiyle lohusalık hali meydana gelir ve genellikle on-onbeş gün kadar devam eder. Fakat henüz uzuvları belirmemiş bir düşüğe nifas hükümleri uygulanmaz. Bunun düşmesiyle görülen kan üç gün sürer ve daha önce de en az on beş gün temizlik hali devam etmiş bulunursa bu, hayız kanı olmuş olur. Böyle değilse özür kanı sayılır.

Lohusalık süresi içinde bir koca, aybaşı halinde olduğu gibi eşiyle cinsel ilişkide bulunamaz. Aksi halde günahkâr olur ve tevbe – istiğfar etmesi gerekir. Yine lohusa kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz. Yalnız tutamadığı oruçları kaza eder. Mescide giremez, Kur’an okuyamaz ve Beytullah’ı tavaf edemez. Bu bakımlardan adetli kadınla lohusa arasında önemli bir ayrılık bulunmaz.

Aybaşı veya lohusalık günleri dışında gelen kanın özür kanı sayıldığını yukarıda belirtmiştik. Böyle bir kimseye “özür sahibi” denir. Özürlü kimse her namaz için abdest alır ve namazım kılar, orucunu tutar. Özür kanı hacda tavaf engeli de değildir.

3) İhramlı olmak:

Hacca veya umreye niyetlenen kimsenin “mikat” denilen yerlerden itibaren, daha önce mubah olan bir takım fiilleri kendisine haram kılmasıdır. Dikişli elbise giymek, kokulanmak ve eşi ile cinsel ilişkide bulunmak bu yasakların başında gelir. Ancak kadınlar dikişli giysilerini çıkarmazlar.

Böylece hac veya umre sırasında ihramlı kalındığı sürece evli eşler arasında cinsel ilişki veya buna yol açabilecek sarılma, öpüşme, şehvetle dokunma ve kadının cinsel organına bakma gibi fiiller yasaktır. Ayette şöyle buyurulur: “Kim hac aylarında ihrama girerek haccı kendisine farz kılarsa, hac sırasında kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur” (el-Bakara,2/197.) Ayetteki “refes” sözcüğü, kadınla cinsel teması veya genel olarak erkeklerin kadınların cinsel yönüne olan ihtiyacını kinayeli olarak ifade eder. Bir hadiste şöyle buyurulur: “Kim hac yapar, hac sırasında cinsel temastan korunur ve günah işlemezse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahlarından kurtulur.” (Buharî, Hacc, 4, Muhsar, 9, 10; Müslim, Hacc, 438; Nesaî, Hacc, 4; İbn Mace, Menasik, 3; A. b. Hanbel, II, 229, 410, 484)
Hanefîlere göre, ihramlının nişanlanıp evlenmesi caizdir. Ancak bu takdirde zifaf, hac’dan sonraya geciktirilir. Delil, Hz. Peygamber’in ihramlı iken Meymûne île evlenmesidir. (Buhari, Sayd, 12, Nikah, 30, Megazî, 43; Müslim, Nikah, 46, 47, 48, Tirmizî Hac, 24.) Çoğunluk fakîhler ise ihramlının evlilik akdini geçersiz sayarlar. Dayandıkları delil şu hadistir: “İhramlı kimse evlenemez, kendisi île evlenilmez ve nişanlanılmaz.” (Müslim, Nikah 41-45; Ebu Davud, Menasik, 38, Tirmizî, Hac, 23, Nesaî, Menasik, 91.) Bunlar Hz. Peygamber’in Meymûne ile evlenmesinin ihramlı değilken vuku bulduğunu söylerler. (Tirmizî, Hac, 23,24;.Darimî, Menasik, 21; A. b. Hanbel, VI, 393.)

Hac yapmakta olan kimse Arafat’da vakfeden önce cinsel ilişkide bulunsa haccı fasid olur ve gelecek yıl kaza etmesi gerekir. Ayrıca ceza olarak bir küçük baş hayvanı kurban keser. Cinsel birleşmeye yol açabilecek öpme, şehvetle dokunma gibi fiillerde, boşalma olsun veya olmasın, bir küçükbaş hayvan kurban gerekir. Malikîler dışında çoğunluğa göre bu durumda hac fasid olmaz.

Arafat’da vakfeden sonra, henüz ihramdan çıkmadan eşiyle cinsel temasta bulunmanın cezası ise, büyük baş bir hayvanın kurban kesilmesidir. (Ayrıntı için bk. el-Kasanî, a.g.e., II, 183 vd; ez-Zühaylî, a.g.e., III, 203 vd., Döndüren, a.g.e. s. 593 vd.)

4) Zıhar durumunda keffaretten önce:

Zıhar, dolaylı yoldan bir boşama yöntemi olup, keffaret yerine getirilmedikçe cinsel birleşme caiz olmaz. “Zahr” sözlükte “insanın sırtı” demektir. Bir fıkıh terimi olarak zıhar; kocanın karısına; “Sen bana annemin sırtı gibisin, yani haramsın” diyerek yaptığı bir yemini ifade eder.

İslam’ın gelişi sırasında, arap toplumunda eşine kızan bir erkek yukarıdaki sözlerle onu kendisine haram kılar, fakat asıl niyetini ortaya koyuncaya kadar da evlilik askıda kalırdı. Ne evli, ne de bekâr durumuna düşen kadın için zıhar, sıkıcı bir hal idi.
Ashab-ı kiramdan Evs b. Samit (r.a), eşi Havle binti Sa’lebe’ye kızarak, “Sen bana annemin sırtı gibi ol” der ve evi terkeder. Eşi, Hz. Peygamber’e başvurarak yaşlılığını, yoksulluğunu ve çocuklarına bakacak durumunun olmadığını bildirir ve bu çeşit boşamaya bir çare bulunmasını ister. Bu arada Yüce Allah’a da dua eder. Rasülullah (s.a.s) kendisine “Allah’tan kork, Evs senin amcanın oğludur. Ona iyi davran” diyerek öğüt verir.

Bu olay üzerine Mücadele Sûresi’nin ilk dört ayeti indi. Böylece zıhar konusu çözüme bağlandı. Buna göre; zıhar yapan kocalar kınandı. Bununla birlikte pişman olup da sözlerinden geri dönmek isteyen koca için de “keffaret” cezası getirildi. Erkek yeniden eşine dönmek isterse, cinsel birleşmeden önce oruç keffaretinin benzeri bir cezayı yerine getirmek zorunda idi. Bu da önce köle azat etmek; buna güç yetiremezse, peşpeşe iki ay oruç tutmak; buna da güç yetiremezse altmış yoksulu doyurmaktan ibarettir. Nitekim Hz. Peygamber, ayetlerde öngörülen cezayı Havle (r. anha)’ye bildirdi. Fakat o, kocasının yoksulluğu ve yaşlılığı nedeniyle ne köle azadına, ne 60 gün oruca ve ne de 60 yoksulu doyurmaya gücü yetmeyeceğini bildirince, Allah’ın Rasulü (Bir sâ, 2,917 kg.lık ağırlık ölçüsü), Havle binti Salebe 60 sa’ hurma verdi. Bununla Havle 60 yoksulu doyurup keffareti yerine getirdi ve eşinin yanına döndü. (bk. Buharî, Talak, 23; Ebu Davud, Talak, 17, Nesaî, Talak.)
Bu duruma göre zıhar, keffareti yerine getirilinceye kadar bir cinsel birleşme engelidir. Bununla birlikte zıhar, eğer boşama niyeti ile yapılmışsa bir “bain talak” (bk. ileride boşama konusu), zıhar kastedilmişse, zıharın sonuçları ortaya çıkar. Bir niyet söz konusu olmaksızın, sadece eş başka birisine benzetilmiş olursa, herhangi bir hüküm doğmaz.

5) İlâ durumunda keffaretten önce:

İlâ; evlilik akdini sona erdirebilen bir yemin çeşididir. Bir fıkıh terimi olarak; kocanın eşiyle cinsel birleşmeyi yemin, adak veya bir şarta bağlayıp, belirli veya belirsiz bir süre kendisini bundan menetmesini ifade eder. Mesela; “Allah’a yemin olsun ki, şu kadar süre veya süresiz olarak sana yaklaşmayacağım”, veya “Seninle cinsel temasta bulunursam, üzerime hac farz olsun” yahut “Seninle bir araya gelirsem, evliliğimiz sona ermiş olsun” gibi ifadelerle “ila” gerçekleşir.

İslam’dan önceki arap toplumunda ila yemini kadını baskı altında tutmak, ona zarar ve sıkıntı vermek için başvurulan bir yöntemdi. Kimi zaman eşlerin birbiriyle ilişiğini kesmesi bir, iki yıl veya daha uzun süre devam ederdi.

İslam ila süresini dört ayla sınırladı ve bu konuda eşlerin birbirine dönüşünü kolaylaştırdı. Ayette şöyle buyurulur: “Kadınlarına yaklaşmamağa yemin edenler dört ay beklerler. Eğer bu süre içinde yeminlerinden dönerlerse şüphesiz ki Allah her şeyi çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Eğer boşamayı kastederlerse, şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.” (el-Bakara, 2/290 vd.)

Hz. Aişe (r. anha)’dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Allah’ın Rasulü bir ara eşlerine ilâ yaptı, yani helali haram kıldı, arkasından da haramı helal yaptı ve yemininden ötürü keffaret verdi.” (Buharî, Savm, 11, Salat, 18, Nikah, 9, 92, Talak, 21, Eyman, 20, Mezalim, 25; Tirmizî, Talak, 21; Nesai, Talak, 32)

İla’da eşler, yemin keffaretini vererek, ya da adak veya şartı üstlenerek, süreyi beklemeksizin bir araya gelebilirler. Ancak eşler barışmaksızın dört ay geçmiş olursa, hanefîlere göre evlilik, kendiliğinden “bain talak”la sona ermiş bulunur.

Çoğunluk müctehitlere göre ise bu son durumda evlilik kendiliğinden sona ermez ve şu alternatifler doğar: a) Eşler barışıp evliliği sürdürebilir, b) Koca, eşini boşayabilir. c) Bu iki şıktan birisi gerçekleşmezse kadın hâkime başvurarak evliliğe son verdirebilir. İla yöntemiyle ortaya çıkan boşama türü “rıc’î (cayılabilir) talak” tan ibarettir.

İla’nın keffareti, yemin keffareti ile aynıdır. Bu da on fakiri doyurmak veya giydirmek yahut bir köle azat etmek; eğer bunlara güç yetmezse peşpeşe üç gün oruç tutmaktır. (bk. el-Kasanî, a.g.e., III, 162, İbnü’l-Humam, a.g.e., III, 182 vd.; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 99 vd.)

Ters İlişki (Anal Seks)

Aralık 6th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik   No Comments »

Anal seks anüs bölgesi (makat) ve burada yer alan halkasal kaslar, duyu sinirleri açısından zengin bir bölgedir. Halkasal kaslar normalde sıkıca büzülmüş durumda bulunurlar. Gerektiğinde 6-7 cm. çapa kadar genişleyebilirler. Bu kaslara gelecek homojen bir fiziksel baskı, bu kasların açılmasına neden olurken aynı zamanda zengin duygular yaratırlar. Anal seks sırasında penisin bu halkasal kaslara uyguladığı gerginlik farklı cinsel duygular oluşturur ve anal seks doğru yapıldığı sürece bu zevkler yaşanır.

Anal seks öncesi mutlaka anüs bölgesi kayganlaştırıcı bir yağ yardımı ile kaygan hale getirilmelidir. Halkasal kasların sıkılığı yavaş hareketlerle bir parmak veya dildo yardımı ile gevşetilmeli ve kişi ilişkiye hazırlanmalıdır. İlk kez anal ilişkiye girecek kişinin de ıkınarak yardımcı olması yararlı olur. Cinsel ilişkiye hazır sertlik durumuna gelmiş penise bol kayganlaştırıcı krem ve vazelin sürülür. Penis başı anüse dayanır ve yavaş yavaş bastırılır. Ani hareketlerden kaçınılır. Dominant tarafın dikkat etmesi gereken nokta partnerinin direktifleri olmalıdır. Partnerin ağrı veya acı duyması halinde durmak, beklemek gerekir. Penisin ilk girişinden sonra anüsün devamı olan rektumun salgıladığı kayganlaştırıcı sıvılar ile penis hareketlerini rahatlatır.

Anüs bölgesindeki anatomik yapı çok narindir. Eğer hazırlık yapılmadan veya sabırsızca anal ilişki kurulması halinde bu bölgedeki dokularda yırtılmalar, kanamalar ortaya çıkar. Bu yırtılmaların ortaya çıkması sadece acı açısından önemli değildir. Gerek cinsel yolla bulasan hastalıkların gerekse de bu bölgedeki bakterilerin hastalık oluşturmaları için uygun ortam oluşturmasıdır.

Bazı kişiler inançları nedeni ile bazıları yetiştiği ortamın nedeni ile bazıları da psikolojik durumları nedeni ile anal sekse karsıdırlar. Bazı kişiler de tam aksi olarak inançları, psikolojik durumları nedeni ile anal seksi tercih etmektedirler. Özellikle evlilik öncesinde bekaretlerini kaybetmek istemeyen genç kızlar ve psikolojik olarak kendisini kadın hisseden kişiler, bu metot ile cinselliği tercih ederler. Evlilikte ise anal seksin yeri çok farklıdır. Genelde kadın diz ve dirseklerinin üzerinde pozisyon alırken erkek arkadan yaklaşır. Anal seks sırasındaki dominant kişi, elleri ile rahatça uzanarak partnerinin göğüs uçlarını uyarabilir ve/veya klitorisinde (homoseksüel ilişkide penis başı ve testisler) uyarır. Hem klitoral uyarı, hem göğüs uçlarının uyarılması ve anal zevk bir arada yaşanır.

Lezbiyen ilişkide de anal seks, değişik seks oyuncaklarının yardımı ile yapılır. Anal seksteki amaç vajinal uyarıya anal uyarıyı da eklemektir. Bu amaç için hazırlanmış, bir ucu vajinaya uyan, diğer ucu anüse girebilen vibratör veya dildolar vardır. Ayrıca değişik büyüklükteki penis taklitleri de anal sekste kullanılmaktadır. Bazı kişiler seks oyuncakları yerine günlük hayatta kullanılan bazı eşya ve besin maddelerini kendilerini veya partnerlerini uyarmak için kullanmaktadırlar.

Anal sekste MUTLAKA PREZERVATİF KULLANILMALIDIR.

ANAL SEKS İLE İLGİLİ BAZI SORULAR

Neden bir insan anal seks yapmak ister?

Bir çok insan için, anal seks büyük bir tabudur. Popodan yapılan seks kulağa kaba ve çirkin gelir ve cinsel sapıklık izlenimi verir. 1990′lar da, AİDS hastalığına yol açan HIV virüsünü anal yolla daha kolay bulaştırdığı düşünüldüğü için anal seks kötü bir etki bıraktı.

Ancak bazı insanlar anal seksi sever, bazıları da nefret eder. Bazıları da henüz anal seksi denememiştir ve merak etmektedir. Çoğu insan da böyle tabu haline getirildiği ve gizemli kaldığı için anal sekse karsı ilgi duymaktadırlar.

Analingus ne demektir?

Kimi insanların yalamaktan hoşlandığı veya yalanmaktan hoşlandığı, vücudun diğer bir bölgesi anüs (makat)’dür. Bazı insanlar ona dokunmayı seksüel anlamda tahrik edici bulurlar. Buna rağmen, biz burada, henüz güvenli anal seks hakkında bir açıklama yapmadık. Anüs ve anat, partnerinizin sindirim sistemindeki birçok hastalığı size taşıyabilir ve ağzınızda veya midenizde acılara sebep olabilir. Anal seks yapmak, çeşitli bakteriyel enfeksiyonlara yol açabilecek oldukça riskli bir davranıştır. Eğer siz veya partnerinizin anal seksten zevk almasını istiyorsanız güvenli seks tekniklerinden birini denemelisiniz.

Anal seks canınızı acıtır mı?

Anal seks caninizi acıtmamalıdır. Eğer acıtıyorsa, yanlış (hatalı) şekilde ilişki kuruyorsunuz demektir. Anal seksin, seks yaşamınızın dopdolu ve güvenli bir parçası olabilmesi için, yeterli miktarda yağlayıcı madde kullanmak ve biraz da sabır göstermek önem kazanmaktadır. Buna rağmen bazı insanlar, anal seksten hiç bir şekilde hoşlanmazlar. Sizin partneriniz de bu tip insanlardan biriyse, onun isteklerini saygı göstermeli, anal seks için onları zorlamamalısınız.

Anal seks gerçekte haz ve zevk verir mi?

Anal seksten haz birçok şeyden alınabilir. Özellikle seks hakkında “tiksindirici” bir şey yapmak bir kısım insan için hoşa giden bir şeydir. Seks hayatınıza değişiklik katmanın da bir yolu olabilir. Anal seks süresince ortaya çıkan fiziksel hisler, diğer herselden daha farklıdır. Sinirlerin sona erdiği yerdeki anat, ilişki esnasında beyne iyi sinyaller yollayarak, sizi ödüllendirir. Erkekler için, hazzin artmasına neden, prostat bezi olabilir. Penisin anüs halkasına içinde hareket etmesi yeni ve güçlü bir hoşlanma duygusuna neden olabilir.

Anal seks yapmak için neye ihtiyacınız var?

Anal seks yapmak için birine verilebilecek önemli tavsiyeler şunlardır: Yağlandırıcılar, prezervatifler ve sabır. Alacağınız yağlandırıcının prezervatifle uyum sağlayacağından emin olunuz. Vazelin veya bebe yağı gibi yağlandırıcılar, sevişmeniz sona ermeden prezervatifi devre dışı bırakacaktır. Ayrıca bu tarz yağlandırıcılar makat bölgesinde de enfeksiyon yaratabilirler.

Prezervatif (kondom) kullanmak zorunda mıyım?

Siz ve partnerinizin herhangi bir hastalığı olmadığından emin olsanız bile prezervatif kullanmanız gerekir. Anat, birçok bakterinin ve enfeksiyonun evi gibidir. Bu da peniste yanmaya ve idrar yolu iltihabına yol açar. Anal seksten sonra temizlenmenizi de kolaylaştırır.

Anal seks etrafı çok kirletmez mi?

Anal seks böyle olmamalıdır. Tuvalete gitme ihtiyacınızı partnerinize söylediğinizde, bu sorun ortadan kalkacaktır.

Anal seks için nasıl hazırlanmalısınız?

Anal seksi uygulamak için üçüncü ve son şey sabırdır. Anal seksteki en zor asama, penisin makat bölgesine girmesinde yaşanır. Makat halkası çok sikidir. Partnerinizin sakin olması ve penisin girişinin yavaş yavaş yapılması gerekmektedir.

İlk etapta parmağınız veya ince bir dildoyla başlangıç yapabilirsiniz. Bu durumda en gerçekçi dildo kullanmak olur. Parmaklarınızı kullanmanızın avantajı ise, parmaklarınız makat bölgesinin içini hissedip o bölgeyi, daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir. Parmağınızı yavaş yavaş makat bölgesine sokun. Her aşamada partnerinizin kaydedilen asamaya alışmasına önem gösterin. Parmağınız tamamen içeride olduğunda, parmağınızı çıkartıp tekrar sokun. Partnerinin makat bölgesini böylece bu harekete alıştırmış olursunuz. Bu asamadan sonra, ayni hareketleri iki parmağınızla deneyin.

Anal seks için hangi pozisyonlar uygundur?

Anal seksi gerçek anlamda yapıyorsanız hangi pozisyonda olduğunuz önemlidir. Bir çok kadın üstte olmak ister. Diğerleri midelerinin üzerine uzanmaktan hoşlanır. Sizin için en iyisi olduğuna inandığınızdan başlayın. Daima kendinizi kontrol edin. Acele etmeyin ve çok miktarda yağlandırıcı kullanın. Anal seks yapan insanlar der ki” çok fazla yağ neredeyse yeterlidir”. Partneriniz size acıtmaya başladığını söylerse geri çekilin. Sevişme sırasında partnerinizin anüsü penisin basını alacak şekilde genişleyecektir… Eğer tamamen genişlediyse, tamamen acısız şekilde içine girebilirsiniz. Onun vücudunun alışabilmesine zaman tanıyın. Daha sonrasında daha ileri gidebilecek kadar hazır olacaksınız.

Anal seksten hamile kalır mıyım?

Teknik olarak anal seksten hamile kalmak imkânsızdır. Buna rağmen anal seks, doğum kontrol için hala iyi bir metot değildir. Boşalma sonrasında meni, anüsten vajinaya doğru kayabilir ve “Sıçrama Konsepsiyonu” olarak bilinen olaya neden olabilir.

Her yıl anal seks yapan çiftlerden %8′i bebek sahibi olmaktadır.

Eğer anal seksi sevmezsem?

Anal seksin size göre olmadığını düşünüyorsanız ve sevmediyseniz, istemediğiniz ve sevmediğiniz bir şeyi yapmamalısınız.

TÜRKİYE’DE EŞCİNSEL OLMAK

Aralık 5th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik   No Comments »

Ne yazık ki eğitim ve kültür düzeyi genelde pek üst düzeyde olmayan ülkemizde, eşcinsellik gibi tabu sayılan bir kavram tam bir cehalet alanıdır. Bu cehalet o kadar yaygındır ki, bu konuyla ilgili ve bilgili olması gereken bilim adamlarının ve hatta küçük bir azınlık dışında eşcinsellerin kendilerinin bile pek bilgili olduğu söylenemez. Son yıllarda bütün dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak ülkemizde de eşcinselliğin daha görünür hale gelmesi, az da olsa bu konunun toplum tarafından daha iyi kavranılmasına yarar sağlamaktadır. Ancak bu cehalet hala öyle bir boyuttadır ki, bu görünürlülüğün sosyal gelişmeler sonucu artmasını, daha önce toplumsal baskılardan dolayı kimliğini gizleyen eşcinsellerin biraz cesaret gösterip giderek ortaya çıkmaya başlamasını bile “toplum yozlaşıyor, özentiler yüzünden eşcinseller çoğalıyor” diye niteleyecek kadar zeka yoksunu yorumlar gazetelerde ve televizyonlarda üstelik eğitimli bilinen popülaritesi yüksek insanlar tarafından dillendirilebilmektedir. Bu sayfada amacımız eşcinsellik konusunda toplumumuzdaki bu cehaletin giderilmesine az da olsa katkıda bulunmaktır.

TÜRKİYE’DE EŞCİNSEL OLMAK

Eğitimsizlik, dinsel ve ahlaki dogmalar, politik yozlaşmalar, erkek egemen kültür, demokrasinin eksikliği, devlet görevlilerinin ve özellikle emniyet güçlerinin yetiştirilme tarzı, genel olarak toplum yapısı Türkiyeli eşcinsellerin hayatlarını çekilmez hale getiren başlıca sebepleridir. 1990′larda başlayan görece rahatlama ortamı, görünürde devam ediyor zannedilse de son yıllarda gittikçe muhafazakarlaşan ülkemizde eşcinseller üzerindeki baskılar hem toplumsal hem de politik olarak tekrar çoğalmaya başlamıştır.

Türkiye’de insan haklarının yeterli olmadığı genel kabul gören bir gerçektir. Türkiye’de eşcinsellerin ruh halini anlamak için, diğer azınlıklara yada farklılıklara uygulanan çoğunluk baskısına ilaveten, Türk eşcinsellerin sorunlarını en yakınlarına yani ailelerine anlatamayacak durumda olmalarını göz önüne almak yeterli olabilir. Bazen tüm yaşamlarını bile etkileyecek sorunlar yaşasalar bile bunları en sevdikleri ile paylaşamayacak eşcinsellerin durumu gerçekten vahimdir. Hatta geri kalmış bölgelerde ailenin kendisi eşcinsellerin en büyük düşmanı olabilmekte ve bu durum bazı eşcinsellerin psikolojisinde travmatik etkiler bile bırakabilmektedir. Kaba bir örnek vermek gerekirse, bu ülkede Ermeni, Kürt yada Alevi olduğu için ailesi tarafından dışlanan, dayak yiyen ve hatta bazen en yakınları tarafından öldürülmek istenen tek bir kişi olabileceği hayal bile edilemez. Bu nedenle insanların çoğu hala, eşcinselim diye ortaya çıkmak yerine, ancak ve ancak toplumda yerleşik erkeklik yada kadınlık kategorisinden beklenen davranışları yerine getirerek sosyal, dinsel ve siyasal kurumların şemsiyelerinin altında yer bulabilmektedirler.

EŞCİNSEL KÜLTÜR VE YAKIN TARİH

Osmanlıda Eşcinsellik:
Günümüzde eşcinsel haklarının zirveye ulaştığı yerler Batı ülkeleri olsa da 20 yüzyıl başına kadar İslam coğrafyasının kontrol eden Osmanlı döneminde eşcinseller batılı ülkelere oranla çok daha hoşgörülü bir ortamda yaşamış, kendilerini ifade edecek ortamlar bulabilmişlerdir. Üstelik çok ilginçtir ki, Osmanlıda eşcinsellerin yok sayılmaya ve baskıya uğramaya başladığı dönem batılılaşmanın başladığı 1800′lü yıllardır. Bunda aynı dönemde batıda başlayan ve Osmanlıyı da etkisi altına alan ve toplumu yeniden dizayn etme aylayışı güden devletin ve bürokrasinin gittikçe güçlenmesi de etkili olmuş olabilir. Oysa, Osmanlının daha güçlü olduğu dönemlerde genel olarak özgürlükler ve dolayısı ile eşcinselliğe bakış, şimdiki baskıcı Arap yönetimlerinden çok daha iyi durumdadır. Unutmamak gerekir ki günümüzdeki baskıcı Arap yönetimlerini eşcinselliği 1960′lara kadar kanunen yasaklayan İngilizler belirlemişlerdir. Yani aslında bu gün batının eleştirdiği radikal İslam ülkellerini batı kendi elleri ile yaratmıştır.

Gazeteci/tarihçi Murat Bardakçı Osmanlıdaki eşcinselliği 27 Ağustos 2006 tarihli Hürriyet gazetesindeki makalesinde şu şekilde anlatmaktadır.:

Batı tarzı eşcinsel ilişkiler yaygınlaşsa da, ülkemizde hala aktif-pasif ağılıklı eşcinsellik kültürü yaygındır.

“Eşcinsellerin büyük büyük dedeleri, bundan asırlarca önce “meslek grubu” kabul edilip esnaftan sayılmış, hatta hükümdarların sefere çıkmalarından önce düzenlenen büyük resmigeçitlere bile katılmışlardı. Evliya Çelebi’nin meşhur “Seyahatnáme”sinde, 17. asır gay’lerinin Dördüncü Murad’ın huzurunda yapılan bir geçit resmine yanlarında kendilerini pazarlayanlar olduğu halde katılmalarının anlatıldığı bilinir. Yani, eski zamanların eşcinselleri, İstanbul’da padişahın huzurunda düzenlenen resmigeçitlere bile iştirak etmiş, hatta yanlarında kendilerini pazarlayanlar olduğu halde yürümüşler ve bu yürüyüşler o devrin kayıtlarına ayrıntılarıyla geçmişti. Osmanlı zamanında müşteriye çıkan delikanlılara “hîz oğlanı” denirdi ve mesleklerini icra eden “hîz”lerin devlet tarafından kayıt altına alınmaları şarttı. Hayatını bu işten kazanan erkekler “defter-i hîzán” yani “hizler defteri” denilen kütüğe yazılırlardı ve bugünden çok daha önemli bir farklılık söz konusuydu: Profesyonel eşcinseller, “esnaftan” kabul edilirlerdi. Esnaf, o devirde ordunun bir bölümü sayılır, padişahın sefere çıkışından önce İstanbul’da yapılan büyük geçit resmine bütün meslek grupları katılır ve “hîzán”, yani eşcinseller de bu geçit resminde yer alırlardı. Bu törenlerden birini, 17. asrın çok önemli bir ismi, Evliya Çelebi, meşhur “Seyahatnáme”sinde ayrıntılarıyla yazıyor.

Uygunsuz kadınlarla erkekler, Osmanlı zamanında da faaliyetteydiler. Devlet bu faaliyetlere bazen göz yummuş, bazen de sıkı yasaklar getirmişti ama yaygın düşünce, “İsteyen, canının çektiğini yapsın” şeklindeydi. Üstelik bu iş eski devirlerde sadece bize mahsus değildi, bütün dünyada var olan bir şeydi. Aynı cinse duyulan ilgi Osmanlı toplumunda da hafiften yadırganırdı fakat yadırgama kendi cinsine düşkün olanın bu merakını gizlemesini gerektirecek bir hale gelmez, her şey ortada, apaçık cereyan ederdi. Şairlerin delikanlı sevgilileri için kaleme aldıkları gazeller elden ele dolaşır, bestecilerin yine genç erkekler için döktürdükleri nağmeler de her yerde terennüm edilirdi. (dillendirilirdi)

Meselá, Fuzuli’nin “Subh çekmiş çerha tıygın táşa çalmış áfitáb / Záhir etmiş ol meh-i delláke aynı intisáb” mısraıyla, yáni “Sabah usturasını bilemiş, güneş kılıcını taşa çalıp o ay gibi telláka bağlılığını göstermiş” sözleriyle başlayan gazelinin bir delikanlıya yazıldığı daha ilk okuyuşta anlaşılırdı. Gazel, daha sonra “Başlar, onun anber kokulu usturasının hareketinden, suyun dalgalanıp kabarcıklar meydana getirmesi gibi neşelenip tertemiz oluyor. Her kılımın ucunda bir baş olsaydı ve sevgilim onları saç gibi doğrasaydı, kanlar döken usturasından yine de kaçmazdım…” sözleriyle devam etmekteydi.

Bir başka örnek: Küçük Mehmed Ağa’nın eseri olan ve müziğimizin en san’atlı parçalarından sayılan Evcárá makamındaki bestede, yáni “Gelince hatt-ı muanber o meh cemálimize / Yazıldı mebhas-i sevdá kitáb-ı hálimize” güfteli eserde “O ay yüzlü sevgilimizin sakalları çıkmaya başlayınca, hálimizi anlatan kitaba sevda bahsi yazıldı” deniyordu.

Eşcinsel ilişkiler, Avrupalı olmaya karar verip Tanzimat’ı ilán etmemizden sonra, 1840’lardan itibaren “ayıp” sayılır oldu ve bir zamanlar sıradan hadise gibi görünen münasebetler artık sessizliğe büründü. 19. asrın büyük álimi ve devletin resmi tarihçisi Cevdet Paşa, “Máruzát” isimli eserinde bu anlayış değişikliğini apaçık, şöyle anlatır:

“…Kadın düşkünleri çoğaldı, delikanlı meraklıları azaldı. Oğlancılık sanki yere battı. İstanbul’da eskiden beri delikanlılara karşı olan aşk ve ilgi kızlara yöneldi. Sultan Üçüncü Ahmed zamanından beri devam eden Káğıthane seyri daha fazla rağbet buldu. Gerek orada, gerek Bayezid Meydanı’nda arabalara işaret verme usulü başladı. Devletin önde gelenleri arasında kulamparalığıyla meşhur Kámil ve Áli Paşalar (o devrin sadrazamları, yani başbakanları) ile onlara mensup olanlar kalmadı. Áli Paşa, yabancıların eleştirisinden çekinerek kulamparalığını gizlemeye çalışırdı.” Orijinal Makale İçin Tıklayınız

Yine Murat Bardakçının 2000 yılında Hürriyet’te yayınlanan makalesine göre Türklerin bilinen en eski “gay kulübü” 15, yüzyıl sonlarında Beşiktaş’ta Deli Birader lakaplı divan şairi tarafından açılan hamamdı. Bardakçı’ya göre “Hamam bir anda İstanbul’un en namlı yerlerinden oldu. Devlet büyüklerinden şairlere, en seçkin tácirlerden sarayın üst rütbeli mensuplarına kadar başkentin önde gelen isimleri müdavimler arasındaydı. Külhandaki cümbüşler dillerde, içeriye alınmayanların gönlü de külhadaydı. Ama günün birinde ne olduysa oldu, cümbüşlerde kantarın topuzu kaçtı. ‘‘Filánca Efendi feşmekán Bey’in oğluyla kurna başındaymış’’ gibisinden dedikodular ayyuka çıkınca mahalleli hamamı basıp sahibinin başına yıktı.” Orijinal Makale İçin Tıklayınız

Günümüz Türkiye’sinde Eşcinsel Kültür.

Zeki Müren 1950′lerin Türkiye’sinde sahnelerde kadınsı kıyafetler giyerek o zaman için eşcinsel yaşamda adı konulmamış bir devrim gerçekleştirmiştir.

Son yıllarda bazı kişiler kendi ideolojik saplantıları yüzünden Cumhuriyet döneminde Türkiye’de eşcinsellere yapılan baskıları bile Cumhuriyet’e mal ederken Türkiye’nin eşcinselliğin yasak olmadığı tek Müslüman ülke olduğu gerçeğinden asla bahsetmezler. Osmanlı gerçeği ortada iken din adına baskıcı rejimlerin kurulduğu günümüz Müslüman ülkelerinde eşcinseller değişik uzunlukta hapis cezalarından, idama kadar giden çok şiddetli yaptırımların tehdidi altında yaşamaktadırlar. Ama ne yazık ki, aynı kişiler destekledikleri muhafazakar kadroların son yıllarda eşcinsellere yaptıkları sistematik baskıları gömemezlikten gelmeyi de yeğlemektedirler. Oysaki bu ülkenin eşcinselleri yaşadıkları bütün zorluklara rağmen bu Cumhuriyeti kuranlara çok şey borçlu olduklarını çok iyi bilmektedirler ve asıl sorunun Cumhuriyetin kendisi değil, Cumhuriyet kazanımlarının geliştirilmesi yerine yarım bırakılması olduğunun da farkındadırlar. Ama bu, Cumhuriyet dönemimde Türk eşcinsellerinin yaşadıkları zorlukların hiç de hafifletilemeyecek kadar ağır olduğu gerçeğini de değiştirmez.

1980′lere kadar ülkemizde eşcinsellik hemen hemen yok sayılmış ve hiç konuşulmamıştır. Oysa ki eşcinseller haklarına ancak görünür olmaya başladıktan sonra kavuşmuşlardır. Bu arada gözden kaçırmamak gerekir ki batıda da eşcinsel hakları bugün Türkiyeli eşcinsellerin hayal bile edemeyeceği bir aşamaya son 30-40 yılda gelmiştir. Mesela bugün eşcinsel evliliklerinin konuşulduğu Avustralya gibi demokratik bir ülkede eşcinsellik 1989′a kadar kanunen yasak olarak kalmıştır. Batıdaki bu gelişmeleri sağlayan da görünürlülüğün ve konuşurluluğun artmış olmasıdır.

Türkiye eşcinseller açısından bakıldığında daha çok reddedici ülkeler grubuna yakın görünmektedir. Bu tür toplumlarda “cinsiyet rolleri” kesin sınırlarla ayrılmıştır ve kadınsı davranan erkeklere tepki vardır. Karşı cinse ait davranışlar göstermekle eşcinsellik eş tutulur. Hatta maço kültürlerde “aktif” rolde cinsel ilişki çoğunlukla erkek baskınlığının bir özelliği gibi görülüp eşcinsel sayılmazken sadece “pasif” roldekiler eşcinsel olarak nitelenir. Türkiye’de ‘eşcinsel’ denince çoğu kişinin aklına ıssız otoyollarda görülen travestiler, ağır makyajlı şarkıcılar, kırıtarak yürüyen, daha kadınsı giyinip konuşan dar blucinli genç erkekler gelir hala. Çoğu insan eşcinsellerin gittikleri barlara uğramaktan çekinir, aileler çocuklarının onlarla arkadaş olmasını pek istemezler. Öte yandan aynı toplumun bireyleri eşcinsel sanatçıları ve şarkıcıları ise ayakta alkışlamaktan kaçınmazlar. Yani eşcinsellik kendi yakınında olmadığı sürece kabul edilebilir gibi görünmektedir.

12 eylül askeri darbesi ile Türkiye’de taşlar yerinden oynamıştır. Askeri darbe sonrası tüm toplumsal kesimler gibi eşcinseller ve özellikle de travestiler büyük bir kıyıma ve baskıya uğramışlardır. Yavaş yavaş görünür hale gelen eşcinseller sistematik bir şekilde baskı altına alınmış, evleri basılmış, dayak yemişler ve hatta İstanbul’daki travesti ve transseksüeller trenlere bindirilip Eskişehir’e sürülmüşlerdir. İlerleyen zamanlarda ise İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde birbiri ardına eşcinsel kulüpleri açılmış, eşcinseller televizyon programlarında görünmüş, internet sayesinde doğudaki eşcinseller de batıyla temas kurabilir hale gelmişlerdir. 1999 yılında başlayan Avrupa birliğine uyum çalışmaları sonucu eşcinseller , travestiler ve transseksüeller birden kendilerini çok demokratik bir ortamda bulmuş ve bu kısa süren “lale devri” yaklaşık 2005 yılına kadar devam etmiştir.

Ancak ülkemizde giderek iyileşen eşcinsel ortamında 2006′da itibaren sert bir geriye dönüş başlamıştır. İstanbul gibi büyük metropolde eşcinsellerin sığınma yerleri olan neredeyse 20-30 yıldır eşcinsellerin rahatça gittikleri bilinen hamam ve sinemaların hemen hemen hepsi kapatılmıştır. izmir ve Ankara gibi büyük şehirlerde de benzer bir sürecin başladığı duyulmaktadır. 2007 den itibaren emniyet güçlerinden şiddet gördüğünü iddia eden eşcinsellerin sayısında müthiş bir patlama olmuştur. 1980′lerde olduğu gibi tekrar gay bar’lara sık sık polis baskınları yapılmaya başlanmıştır. Eşcinsellerin gittiği parklarda sivil/resmi polislerin devamlı devriye gezdiği duyulmaktadır. Gazetelerde, televizyonlarda görünmeye başlayan popüler eşcinsellere konuşulmayan bir sansür uygulanmaya başlamış, daha önce efemine ya da eşcinsel görüntüleri ile bilinen şarkıcılar birden takım elbise giyip bıyık bırakmaya kadar işi vardırmışlardır. Televizyonların kışkırtıcı haberleri sonucu sırf giyim tarzlarından dolayı sokakta gezen travesti ve transseksüellere para cezaları kesilmeye başlanmıştır. Muhafazakarlaşan yada muhafazakarlılaştırılmak istenen toplumda homofobik söylemler giderek çoğalmış ve üstelik daha da şiddetli hale gelmeye başlamıştır. Kısaca son 10-15 yılda yavaş yavaş yeşeren ümitler yerini yeniden derin bir karamsarlığa bırakmaya başlamıştır.

EŞCİNSEL HAKLARI VE DERNEKLER

Hakkını yememek gerekir ki, bir eşcinsel hareket doğrultusunda gerçek adımların atılmasından önceki ilk çalışmalar İzmir’de İbrahim Eren’in öncülüğünde başlamıştır. Sonraki yıllarda eşcinselliği ticarete döktüğü için eşcinsel gruplarca dışlanan İbrahim Eren, İzmir Çevre Sağlığı Derneği’nde İzmirli eşcinsellerle terapi-sohbet toplantılarına başlar. Ancak 12 Eylül darbesi tüm sivil toplum örgütleri gibi bu grubu da dağıtır. Yurt dışına çıkan İbrahim Eren Almanya ve Avrupa deneyimleri sayesinde anti-militarizm, yeşil hareket, eşcinsel hareket gibi dönemin geleneksel solunun yabancısı olduğu yepyeni anlayışlarla tanışmıştır. 12 Eylül, toplumsal muhalefete çok büyük bir darbe indirir. Ancak daha önce geleneksel solun içinde veya gölgesinde kalmış eşcinseller, feministler, anti-militaristler gibi hakim anlayışın marjinalleştirdiği gruplar da var olan politik boşluğun da etkisiyle daha geniş bir hareket alanına kavuşurlar. İbrahim Eren bu unsurları bir parti çatısı altında toplamak ister. Radikal Demokrat Yeşil Parti adıyla kurulması düşünülen partinin tüzüğü de yine bu gruplar tarafından oluşturulur. 1986-1987 yıllarına denk gelen bu çalışmalar yine söylentilere göre İbrahim Eren’in kişisel ilişkilerdeki baskın yapısı nedeni ile sonuçlanamaz ve parti kurulma aşamasında kalır. 1987 yılının yaz ayları Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünün travestiler üzerindeki baskıyı arttırdığı günlerdir. Kimi zaman çuvallarla koyup demir sopalarla dövme aşamasındaki bu baskılara ne basın ne de ‘demokratik’ kamuoyu gerekli ilgiyi göstermez. Bu baskılar karşısında çaresiz kalan, destek bulamayan travestiler toplu olarak henüz kurulma aşamasında olan Radikal Parti’ye sığınırlar. 37 eşcinsel ve travesti tarafından açlık grevi başlatılır. Bu aynı zamanda Türkiye tarihindeki ilk eşcinsel eylemdir. Somut sonuçlar elde edilemese de bu eylem yurt içinde ve yurt dışında ses getirmeyi başarır. Yurt dışının saygın gazetelerinde haber olur ve Türkiye’den de Rıfat Ilgaz ve Türkan Şoray gibi pek çok sanatçı ve aydından destek bulur.

2008 yılında bir sansür tehdidi ile karşılaşan Huysuz Virjin, tepkiler sonucu bazı kısıtlamalarla da olsa ekranlara dönmeyi başardı.

İlk adımlar 80′lerde atılsa da gerçek anlamda bir eşcinsel hareketin temellerinin 90′larda atıldığını söyleyebiliriz. 1993′de Türkiye’de yapılması planlanan ilk uluslararası Gay-Lezbiyen etkinliği valilik tarafından engellenince İstanbullu bir grup eşcinsel aktivist Lambda ismi altında bir araya gelmeye karar verirler. Eşcinsellerin özgürleşmesi amacıyla faaliyetini yürüten grup biraz da olası baskılardan korunmak için ilk olarak AIDS Savaşım Derneği ile ortak çalışmalar yürütür. Eşcinseller, 1996′da İstanbul’da yapılan HABİTAT-II İnsan Yerleşimleri Zirvesi’ne kendi standıyla katılır. Yine Lambda istanbul’un gerçekleştirdiği eşcinsellere yönelik ilk radyo programı Açık Radyo frekansında bir yıl süresince yayında kalır. Ayrıca %100 GL ve ardından da Cins adıyla eşcinsellere yönelik dergiler yayımlar.

Kadın olmanın getirdiği toplumsal dezavantajlar ve eşcinsel organizasyonların da içinde olan cinsel hiyerarşi yüzünden gay’ler kadar aktif olamayan lezbiyenler ise 1990′ların ortalarından itibaren “Sappho’nun Kızları” ve “Venüs’ün Kızkardeşleri” gibi kendilerine özgü birliktelikler yaratma yoluna giderler. Yine Lambda İstanbul’un ortaya çıktığı döneme yakın bir zaman diliminde Ankara’da 1994′de çoğunlukla üniversite öğrencilerinden oluşan Kaos GL isimli yeni bir grup doğar. 1994 yılından beri ciddi bir aksaklığa uğramadan istikrarlı bir biçimde Türkiye’nin ilk gay-lezbiyen dergisi ‘Kaos GL’yi çıkaran bu grup çeşitli organizasyonlarda, mitinglerde, üniversitelerde yazılı ve görsel araçlarla topluma ulaşmaya, eşcinsellerin sesini duyurmaya çalışıyor. Bunun yanında Kaos GL, 2001 1 Mayıs’ında ilk defa kendi pankartıyla, kendi grup kimliğiyle alana çıkmıştır. Bu bir ilktir. Türkiyeli eşcinseller kamusal alanda ilk defa kendilerini ortaya koymuşlardır. Bu sevindirici gelişme Lambda İstanbul’un da 2002 ve 2003 1 Mayıs’ında alana çıkmasına yol açar. Yine 11 Eylül sonrasında oluşan savaş karşıtı gösterilerde de eşcinseller toplumsal muhalefetin yanında yerlerini alırlar.

Son yıllarda Ankara, İstanbul dışında diğer illerde de eşcinsel örgütlenmeler ortaya çık maya başlamıştır. İzmir’de “Pembe Üçgen”, Antalya’da “Gökkuşağı Eşcinsel Toplum Hareketi” ismiyle bir araya gelen çeşitli grupların yanı sıra “Anadolu Ayıları” gibi eşcinsel kimliğini kadınsılıktan ayırmaya ve yeni bir gay kimliği yaratmaya çalışan çeşitli gruplar da mevcuttur. İnternet’in ve iletişimin gelişimi sayesinde amaçları ve nitelikleri birbirinden farklı farklı bu grupların sayısı da her geçen gün artmaktadır.

KADIN VE ERKEKTE CİNSEL ORGANLAR VE ÜREME

Aralık 4th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik, Erkekce, Kadınca   No Comments »

Kadın ve erkeğin kendi vücudunu ve eşinin vücudunu bilmesi, sağlıklı cinsellik açısından da önemlidir.

1. Kadın Üreme Organları

Pelvis
Kadın bedeninde cinsel organların büyük kısmı vücudun içinde bulunur ve leğen kemiği (pelvis) adı verilen kemik bir yüzeyin üzerinde bağlar, karın zarı ve kaslarla örtülüdür.

Dış Organlar
Kadınlarda dış cinsel organlar doğum kanalının girişini çevreleyen kalın ve ince dudaklar olarak isimlendirilen yumuşak dokulardır. Dudaklar üst üste birleşirler ve ön tarafta bulunan “klitoris” adı verilen oluşumu korurlar. Klitoris ve çevresi cinsel uyarılma açısından en duyarlı bölgelerdendir. Kadınlarda üreme kanalının (vajina) girişi yakınlarında iki açıklık daha vardır. Bunlardan öndeki idrar, arkadaki ise dışkı çıkışının olduğu (makat, anüs) açıklıklardır.

Vajina
Vajina 7-8 cm. uzunluğunda, kaslı, üst ucu rahimle bağlantılı, alt ucu dışarıya açılan esnek bir kanaldır. Vajina rahime geçmek üzere erkek tohum hücrelerinin döküldüğü kanaldır. Üreme için gerekli olan cinsel ilişki vajina yoluyla olur. Vajina cinsel uyarı sonucunda kendiliğinden ıslanır, genişler ve cinsel ilişki sırasında organların sürtünmelerini acısız hale getirip, kolaylaştırır.

Vajinanın alt bölümünde kanal girişini kısmen kapayan ince ve esnek zara kızlık zarı (himen) adı verilir. Kızlık zarı penisin vajinaya girdiği ilk cinsel ilişki sırasında genellikle kolayca yırtılır. Görülebilen hafif kanama kısa sürede kendiliğinden durur. Ancak ani zorlamalarda oluşan yırtıklar fazla kanama yapabilir, ender olarak doktor yardımı gerekebilir. Bazen cinsel ilişki sırasında yırtılmayan esnek zarlar da vardır. Bu durumda ilişki sırasında kanama olmaz.

Daha önce cinsel ilişkisi olmamış çiftler ilk kez birlikte olduklarında, cinsel ilişkiye giremeyebilirler. Bu endişe edilecek bir durum değildir. Cinsel ilişki daha sonra, kadın ve erkeğin karşılıklı olarak istek duyduğu ve kendilerini rahat hissettiği ortamlarda tekrar denenebilir. Bu konudaki acelecilik ve zorlamalar bir takım sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Çift, ruhsal ve yapısal bazı özelliklerin ilişkiyi engellediğini düşünürse, bu konunun danışabileceği bir merkeze başvurabilir.

Rahim
Rahim, mesane ile kalın barsak ucu arasında kaslardan yapılmış, içi boş, biçim olarak ters duran armuda benzeyen bir iç üreme organıdır. İç yüzeyi gebelikte bebeğin yerleşmesi ve gelişmesine uygun kan damarları ile dolu bir tabakayla kaplıdır. Rahmin asıl işlevi bebeğe anne karnında yaşama ortamı sağlamaktır. İç tabaka her ay hormonların etkisiyle gebeliğe hazırlanır. Ancak gebelik oluşmadığında, bu doku adet kanaması olarak dışarıya atılır. Bu süreç ergenlikte kadının ilk adet gördüğü yaştan, menopoza girene kadar her ay, bir düzen içinde tekrarlanır. Rahmin alt bölümündeki dar kısma rahim ağzı (serviks) adı verilir. Rahmin üst iki yanında, her biri yaklaşık 10 cm. uzunluğunda, saçak şeklinde uzantıları olan iki tüp (fallop tüpleri) vardır. Bu tüpler yumurtalığın çevresini sararak sonlanır ve yumurtalıkta her ay oluşan yumurtayı rahme iletmekle görevlidirler. Ayrıca yumurtanın erkeğin spermi ile döllenmesi de tüplerde gerçekleşir.

Yumurtalıklar
Rahmin iki yanında 1-2 cm büyüklüğünde, badem şeklindeki organlardır. Her yumurtalık, ergenlik başlangıcında yüzbinlerce olgunlaşmamış yumurta hücresi içerir.

Adet Görme

Kadınlar, ergenlik çağında cinsel olgunluğa ulaştıktan ve doğal gelişimlerine eriştikten sonra, ortalama her 28 günde bir vajinal kanama görürler. Her kadın aynı aralıklarla ya da aynı sürede adet olmayabilir. Ancak, 21-35 gün aralıklarla adet görülmesi doğal sayılır. Adet süresinin uzunluğu da 2-7 gün arasında değişebilir. Önemli olan, kanamanın başlangıçta az olması, sonra çoğalarak bir tepe noktaya varması ve sonunda tekrar azalarak bitmesidir.

Her ay yumurtalıklarda bir çok yumurta taslağı olgunlaşmaya başlar. Bu sürede rahim içi dokusu da kalınlaşarak kanlanmaya başlar. Olgunlaşan yumurta taslaklarından en gelişmiş olanı yuvasını çatlatıp yumurtalıktan çıkar. Yumurta, tüplerin ucunda bulunan ince uzantılar tarafından içeriye çekilir. Kadın yumurtası 24 saat canlı kalır, bu sürede tüp içindeyken spermle karşılaşırsa, döllenme gerçekleşir. Döllenmiş yumurta daha sonra tüplerden rahim içine aktarılır ve rahim duvarına yerleşir. Döllenme olmadığında yumurtanın yerleşmesi için gelişmiş olan rahim dokusu kanamayla birlikte dışarı atılır. Kadınlarda adet görme denen bu durum ortalama 28 günde bir olur. Ancak bu süre, kadından kadına 21 gün ile 35 gün arasında değişebilir. Her ay birkaç günlük değişiklikler normaldir. Bu süre değişse bile yumurtlama her zaman adetten yaklaşık iki hafta önce olur. Yumurtlamadan önceki ve sonraki birkaç gün gebelik için en uygun dönemdir, çünkü spermler kadın vücudunda 5-7 gün canlı kalabilirler.

Adet kanaması kirli kanın atılması (kirlenme) ya da gerçek bir kanama değildir. Aynı zamanda, bu kanama her hangi bir kesik ya da yaralanma sonucunda oluşmadığından adet görmek, bir hastalık ya da sakatlık olarak algılanmamalıdır.

Sanal seks nedir?

Aralık 4th, 2011 by admin | Posted in Cinsellik, Erkekce, Kadınca   No Comments »

Siz Siz Olun Denemeyiniz.
Günümüz de iletişim teknolojileri çok gelişti ve biz insanların bir birleriyle iletişim kurması için bir çok alternatifler sunuyor. Şüphesiz ki bu biz insanlar için çok faydalı. Sevdiklerimize, dost ahbap, tanıdıklarımızla iletişim kuruyor, gerek sıkıntılarımızı, gerekse sevinçlerimizi paylaşıyoruz.

Eskiden bunu yapmak için mektup, telgraf ve icat edildikten sonrada telefon yoluyla iletişim kuruyorduk. Çağımız internet çağı oldu, kişiler telefon görüşmelerinden daha çok ve daha uygun olarak internet üzerinden görüşüyor ve hatta bazı kişiler bu yolla evleniyor, bazıları ise o kadar şanslı olmayabiliyor kötü sonuçlarla karşılaşabiliyor.
Bir birini hiç tanımayan insanlar internet üzerinden bir birleriyle görüşüyor, konuşuyor, sıkıntılarını paylaşıyor. Fakat bu böyle güzel şeylerle de kalmayabiliyor malesef… Sanal alem dediğimiz ortamda dolandırıcılıklar, duygu sömürücüler ve hatta sanal seks yaşayanlar bile var.
Sanal seks nasıl oluyor?
Karşınızdaki insanı görmediğinizden onu Afrodit gibi de hayal edebilirsiniz. Mastürbasyon ve diğer fantezilerinizle doyuma ulaşabilirsiniz. Bu durum sanal ortamda olduğu içinde buna sanal seks dedim. Ancak bunu deneyip sonra cinsel yaşamında aynı hazzı alamayan kişilerde sertleşme uyarılma ve orgazm sorunu yaşanabilir ve sonrasında da tedavilerinin de oldukça uzadığı konusunda psikiyatristlerin görüşleri vardır Sanal sekste aldatma sayılır mı? Bu tartışılan bir şey ama sanal yapılan şeylerin bir kısmı da bir süre sonra gerçek yaşama taşındığından sorun çıkabilmekte ve eşler arasında geçimsizlikler çıkabilmektedir. Sadece mesajlaşmaların yakalanması ile eşler arasında ortaya çıkan sorunların da evlilik sorunları olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz.
Bu konuda henüz ciddi bir çalışma yok ancak sorunlar arttıkça bu konuda sıkıntılar yaşanmaktadır. Yapılacak çalışmalarla da sorunun çözülebileceğini umuyorum.Doğal yaşamdan kopmaya başladığımız son yıllarda eğer sekste sanal olacaksa vah halimize. Bence siz denemeyin.
Bu bir ruhsal hastalıktır. İnternette hiç tanımadığınız kişileri listenize alırken dikkat edin ve her söylenene inanmayın. Unutmayın ki sanal kelimesinin açıklaması, aslı olmayan, doğruluk payından emin olunmayandır
SANAL SEX NEDİR ?

Gelişen iletişim teknolojileri insanların iletişim kurmaları için farklı alternatifleri de onlara sunmaya devam ediyor. Bunu her alanda faydalı görüldüğü muhakkak. İnsanlar kendilerinden kilometrelerce uzaktaki bir başkasıyla iletişimi girebilmekte ve hatta hiç tanımadığı bu insanla sevinçlerini sıkıntılarını ve hatta projelerini paylaşılabilmekte. Bunu ne mahsuru var diyebilirsiniz. Evet bu masum durum aslında zararsız ancak iletişimin içine cinsellik boyutu girince hem sosyal hem de psikolojik sorunlar yaşanmaya başlıyor.

Bu konuda yapılmış bilimsel bir çalışma olmamakla birlikte genel psikiyatri pratiğimde karşılaşmaya başladığım vakalar bu yazıyı yazmama sebep oldu. Neden sanal sex dedim çünkü iletişim sanal ve siz hayal gücünüzün sınırlarını zorlayın zorlayabildiğiniz kadar. Karşınızdaki insanı görmediğinizden onu Afrodit gibi de hayal edebilirsiniz. Mastürbasyon ve diğer fantezilerinizle doyuma ulaşabilirsiniz. Bu durum sanal ortamda olduğu içinde buna sanal sex dedim. Ancak bunu deneyip sonra cinsel yaşamında aynı hazzı alamayan sertleşme uyarılma ve orgazm sorunu yaşayan erkek hastalarım oldu ve sonrasında tedavileri de oldukça uzadı.

Sanal sex te aldatma sayılır mı? Bu tartışılan bir şey ama sanal yapılan şeylerin bir kısmı da bir süre sonra gerçek yaşama taşındığından sorun çıkabilmekte ve eşler arasında geçimsizlikler çıkabilmektedir. Sadece mesajlaşmaların yakalanması ile eşler arasında ortaya çıkan sorunların da evlilik sorunları olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz.

Bu konuda henüz ciddi bir çalışma yok ancak sorunlar arttıkça bu konuda sıkıntılar yaşanmaktadır. Yapılacak çalışmalarla da sorunun çözülebileceğini umuyorum. Bu sorunu muayenehanemde gördüğüm hastalarla fark ettim. Ve sayı gittikçe artıyor. Doğal yaşamdan kopmaya başladığımız son yıllarda eğer sex te sanal olacaksa vah halimize. Bence siz denemeyin.